Gerçekten de Hüseyin şehadetiyle müminlerin kalbinde öyle bir yer edinir ki, bu hiçbir zaman tazeliğini kaybetmez."
Hz. Muhammed (Ona ve Ehl-i Beyt'ine selam olsun)
Kerbela'da yaşanan Aşura vakası; hicretin 61. yılı Muharrem ayının onuncu günü El-Kadiriye ve Şat-ül Fırat olarak bilinen Kerbela topraklarında, İslam Peygamberi Muhammed'in (s) Vasisi ve torunu İmam Hüseyin ile Ömer b. Sa’d’ın komutasındaki Yezid b. Muaviye’nin ordusuyla karşı karşıya geldiği ve İmam Hüseyin’in kendisi, dostları ve akrabalarının şehit olmasıyla sonuçlanan hadisedir.
İmam Hüseyin’in şehit olmasından sonra kafilesinden geriye kalan kadın ve çocuklar esir alınarak Kufe’ye ve oradan da Şam’a götürüldüler. Şam'a ulaşan kafilenin önderliğini üstlenen İmam Hüseyin'in kız kardeşi Hz. Zeynep facianın yıkıcı etkisini Yezid b. Muaviye'nin karşısında göstermeyi başararak Şam halkının desteğini kazanmış ve Yezid'in özür dileyerek kendilerini serbest bırakmasını sağlamıştır. Olay sonrası Hz. Zeynep ve İmam Hüseyin oğlu Zeynelabidin önderliğinde başlatılan Kerbela matem merasimleri nesilden nesile geçerek yaklaşık 1400 yıldır düzenlenmeye devam etmiştir.
Aşura vakası Zeyd Hareketi, Tevvabin Hareketi ve Muhtar’ın kıyamı gibi sayısız kıyamların ilham kaynağı olmuştur. Beraberinde İran ve Yemen'de gerçekleşen İslam İnklapları ile Filistin Direniş Hareketleri de Kerbela vakasından ilham aldığını dile getirmiştir. İsrail'lin kaybettiği çatışma ve savaşların muhattabı olan Hizbullah Direniş Hareketi de Kerbela'dan ilham aldığını açıklamıştır.
Aşura vakası ve İmam Hüseyin’in şehadet hadisesi, Velayet okulunu şekillendiren en önemli unsurlardan birisidir. Ehl-i Beyt taraftarlarının sosyal yaşantıları Aşura kültüründen etkilenmiştir. Bu kültürün yansımaları, yüzyıllar boyunca Velayet/Ehl-i beyt'i seven toplumlarının farklı düzey ve düşünce aralıklarında edebiyat, resim ve çeşitli hatıra yazıları gibi farklı sanatsal ifade biçimlerinde kendini göstermiştir.
Edebiyatta mersiyenin ortaya çıkışı da yine aynı merasimlerin dünyaya kazandırdığı birkaç ifadelerden biridir.
Aşura Kelimesi
Aşura dendiği zaman akla gelen tanım, İslam Peygamberi Muhammed'in (s) vasilerinden 3.'sü olan İmam Hüseyin'in şehit olduğu Muharrem ayının onuncu günüdür. [1]
Terminolojide "Aşir" kelimesi on sayısına tekabül etmekte; "Uşr/Öşür" ise, onda bir anlamına geliyor. "Aşura" kelimesi tarihte terimsel bir anlam kazanmış olup, lügat bilginlerinin meşhur görüşüne göre Muharrem’in onuncu gününe denmektedir. Bazı lügat alimleri "Aşura" kelimesinin İbranice olan "Aşur" ve "Aşura" kelimesinin Arapçalaştırılmış hali olduğunu (muarreb) söylemektedir. "Aşura" kelimesi İbranicede Tişri (Yahudi ayı) ayının onuncu gününü adlandırmak için de kullanılmaktadır. [2]
Siyasi Arkaplan
İslam devleti'nin 3. halifesi Osman’ın yönetiminde İslam'ın yasaklarını uygulayan ve yolsuzlukların armasına sebep olan bazı valilerin seçilmesinden rahatsız olan müslümanlar, vali atamaları kontrolünde tutan Mervan b. Hakem'in görevden azledilmesi talebiyle Kufe, Mısır ve çeşitli bölgelerden yola çıkarak Medine'de toplanmıştı. (İslam Peygamberi Muhammed'in (s) aykırı davranışları sebebiyle Medine'den sürgün ettiği Mervan b. Hakem'in geri getirten ve aynı zamanda akrabası olan 3. halife Osman, Mervan b. Hakem'i devletin atama ve vezirlik işlerinden sorumlu kılmıştı.) Yaşanan olaylar neticesinde halife Osman 656 yılında suikastle öldürülmüştü.
3. halife Osman'ın suikastle öldürülmesinin ardından Medine halkı, toplumun seçkin sahabeleri ve diğer bölgelerden gelen müslümanlar, İslam Peygamberi Muhammed’in (s) kardeşi ve 1. vasisi olarak ilan ettiği tek kişi olan Ali b. Ebu Talib'i halife olarak seçtiler.
İslam toplumundaki siyasi olaylarda karar mekanizması olarak ön plana çıkan Ensar ve Muhacir adlı sahabelerin yoğun ısrarı sonucu halifeliği kabul eden İmam Ali'ye yapılan biad merasimi yoğun ilgi ve kalabalık sebebiyle dönemin ender olayları arasında katıylara geçtimiştir.
Hz. Muhammed'in (s) sahabeleri ciddi bir çoğunlukla İmam Ali'ye biad etse de bazı sahabeleri İmam Ali'ye biad ettikten sonra sözünden dönerek (Talha bin Ubeydullah, Zübeyr bin Avvam) Mekke'de İmam Ali'nin Velayet ve halifeliğini tanımamış olan Hz. Muhammed'in dul eşi Aişe'ye katıldılar. Bunlarla birlikte Suriye valisi olan Muaviye b. Ebu Süfyan da İmam Ali'ye biad etmedi.
3. halife Osman'ın yaşamının son döneminde Medine'de toplanan protestocular sebebiyle ordusuyla yanına gelmesini emrettiği Muaviye b. Ebu Süfyan hiçbir zaman ordusunu Medine'ye getirmemişti. Buna karşılık İmam Ali'nin halifeliğini "Osman'ın katillerinden intikam alınması" söylemiyle kabul etmeyerek İslam devlet yapısı ve nizamına göre açık bir isyan başlatmıştı.
"Şam'daki yeşil saray, şirkin yeni Kâbesi
Yazılmıştı orada yalanlar alfabesi
O delalet sarayı, zorbanın karargahı
Orasıydı bin türlü şeytanın dergahı"
Hz. Muhammed'in dul eşi Aişe önderliğinde toplanan bir diğer grup ise biad etmeyerek kalabalık bir toplulukla Mekke'den ayrılarak Basra'ya ilerledi. Süregelen olaylar neticesinde Basra içerisinde çıkan çatışmalar çıkarıp, hükümet askerleriyle savaşarak Basra hazinesini ele geçirdiler. Grup elde ettiği hazineyle birçok kabileyi satın aldıktan sonra büyük bir ordu kurarak Kufe'ye doğru ilerlemeye koyuldu.
"Halife Osman'ın katillerinin intikamı" için ilerlerdiğini söyleyen Aişe, Basra'ya vali atadı ve İmam Ali yerine Zübeyr bin Avvam'ın oğlu Muhammed'i İslam halifesi olarak tanıdığını söyledi.
656 tarihinde gerçekleşen ve Cemel Vakası olarak adlandırılan savaş İslam tarihinde "İlk Fitne" olarak anıldı ve müslümanın müslümana kılıç çektiği ilk savaş olarak kayıtlara geçti. [3] İmam Ali, Medine'de topladığı orduyla Kufe'ye ilerledi ve Ensar ile Muhacir'in sahabeleriyle Aişe'nin ordusunu karşıladı. İmam Ali savaşı başlamadan durdurmak için görüşmeler başlatmış ancak sonuç alamamıştı. Bunun neticesinde Basra ordusundan 6000 - 2500 kişi ölmüş ve İmam Ali’nin ordusundan da 400 - 5000 kişinin şehit olduğu kaydedilmiştir.
Aişe'nin kazanması durumunda kendisine biad edeceğini bildiren Muaviye b. Ebu Süfyan, Aişe'nin kaybetmesinden sonra da İmam Ali'ye karşı yürüttüğü isyanı sürdürdü. İmam Ali bu isyan sonucu harekete geçerek Muaviye'ye doğru ilerledi. Orduların 657 tarihlerinde Sıffin bölgesinde karşılaşması sonucu yaklaşık 3 ay süren çatışmalarda kesin bir sonuca varılmasa da Muaviye tarafında toplanan bazı Arap kabileleri İmam Ali'nin bazı hutbeleri sebebiyle İslam devletinin tarafına geçti. Savaşı kaybedeceğini anlayan Muaviye çeşitli entrikalarla hakem olayını başlatsa da bundan da bir sonuç alamadı.
"Şam zorbası o şeytan, İmam'a savaş açtı
Kanlı gömlek yalanı, onun için araçtı
Yalan olduğu kadar gülünç bir bahaneyle
Korka korka savaştı en büyük efsaneyle"
Sıffin Muharebesi, İslam tarihi açısından; İmam Ali'nin İslam toplumundaki önemini iyice pekiştiren, Haricîler denen (sonradan İmam Ali'yi katledecek olan) grubun oluşmasına neden olan ve Emevî hanedanının hileleriyle ünlü olduğu önemli bir olaydır.
Süregelen olaylar neticesinde Hariciler isimli grup katliam ve zorbalıkları sebebiyle 658 yılında İmam Ali'nin müdahalesiyle etkisiz hale getirildi. İmam Ali'nin ordusu tarafından Hâricîler'in büyük bir kısmı öldürüldü. Savaştan sonra Harici hareketi sona ermedi. Çeşitli isyanlarla gerek İmam Ali döneminde, gerekse İmam Hasan döneminde İslam toplumuna rahatsızlık vermeye devam etti. Beraberinde İmam Ali'yi suikastle katlederek dönemin kapanmasına sebep oldular.
"Bir sabah namazı vakti, mahzun Kufe mescidi
Düştü aşk mihrabına, seyyidlerin seyyidi
Ulaştı arzusuna gelmiş idi nihayet
Ömür boyu hasretle beklediği şehadet
O yanık sedasıyla semalar yankılandı
Muhammedi kanıyla gök ve yer çalkalandı"
İmam Hasan'ın döneminde Emevi hanedanının etrikalarının artması, halkın savaşa isteksiz yaklaşması ve taraf değiştirenlerin çoğalması sonucu Muaviye ile masada anlaşan İmam Hasan, Muaviye'nin ölümünden sonra kendisinin halife olması şartıyla halifelikten çekildi. [4] Yapılan antlaşma tarihte "İmam Hasan'ın Barışı" olarak ünlendi. Kısa bir süre içerisinde İslam topraklarını kontrolü altına alan Muaviye, İmam Hasan ile yapmış olduğu anlaşmayı tanımayacağını açıklasa da İmam Hasan sözünu tutmaya devam etti. Bu süreçte ona en çok destek olan İmam Hüseyin oldu.
Muharebe
İmam Hasan'ın eşi tarafından zehirle şehit edilmesi sonrası İmamet makamına gelen İmam Hüseyin yaklaşık 10 yıl daha yapılan antlaşmaya uymaya devam etti. [4] [5] İslam toplumunda özellikle İmam Hasan ile İmam Ali dönemide duyulan özlem şiddetli bir derecede arttı. Muaviye b. Ebu Süfyan baskı ve şiddetle ünlenmiş, Ehl-i Beyt hakkında lanetler okutan, yalan hadisler üreten biri olarak kabul edilmişti. Süreç sonucunda Muaviye'nin ölmesi ve vasiyetinde İmam Hasan'la yaptığı anlaşmaya uymayarak yerini oğlu Yezid'e bırakması neticesinde İmam Hüseyin harekete geçmeye karar verdi. [6][7][8][4]
"Şam zorbası Tağut'un ömrü günahla geçti
Ölüp gitmeden önce oğlunu halef seçti
Düştü biad derdine, o ahmak Yezid için
Soramazdı hiç kimse, bu biad neden, niçin?"
Yezid b. Muaviye'nin tahta geçtiği dönemde Medine’de Velid b. Utbe, Mekke'de Anır b. Said b. Âs, Basra'da Ubeydullah b. Zîyâd, Kûfe’de ise Numan b. Beşir vali olarak bulunuyordu. Yezid, Medine'de yaşayan muhaliflerini yönetimine biat ettirmek amacıyla Velid b. Utbe’ye bir mektup dikte ettirdi. Ardından Velid, Mervan b. Hakem’e bu konudaki düşüncelerini sordu. Mervan, biad reddedilecek olursa onların hemen öldürülmelerini tavsiye etti. [9]
İmam Hüseyin Yezid’in ona karşı iyi hisler beslemediğine ve biad etmezse suikastle öldürüleceği bilgisini aldı. Ancak İmam Hüseyin, Yezid’in adaletsiz, dini yaşama konusunda ciddiyetsiz, içki ve eğlenceye düşkün biri olduğunu, dolayısıyla onun müslümanların başına halife olarak getirilmesinin doğru olmadığını söyleyerek Yezid'e biad etmeyi reddetti. [10] İmam Hüseyin’in, Yezid’in halifeliğine karşı çıkmasının bir diğer sebebi de, İmam Hasan döneminde Muhammed hanedanı (s) ile Emevi hanedanı arasında yapılan antlaşmaydı.
"Yezid tahtı için bir yiğitten korkardı
O yiğidin gözünde ne taht, ne makam vardı
Süklüm püklüm bir halde o zillet elçileri
Bir teklif ilettiler, sarstı o yiğit eri
Ayakaltına attı, o zillet teklifini
Allah aşkına kalktı, yalatmak için dini"
Ardından Abdullah b. Zübeyr Kabe’ye ve İmam Hüseyin, kardeşi Muhammed b. Hanife'nin dışında tüm ailesiyle Mekke’ye göç etti. Yezid, bu haberi duyunca, Medine valisini azlederek yerine Amr b. Saîd b. Âs’ı tayin etti. Amr, Abdullah ibni Zübeyr’i Yezid'in halifeliğini tanımaya zorlamak amacıyla, üzerine Amr b. Zübeyr b. Avvâm önderliğinde 2000 kişilik bir ordu gönderdi. Ancak, esir düştü ve Abdullah b. Zübeyr, kısas uygulayarak Amr’ın Medine’de kırbaçlattığı her bir kişiye karşılık Mekke’de onu kırbaçlattı ve daha sonra atıldığı hapishanede öldü. [11][12][13]
Bu sırada Kufe'den kalabalık bir grup, İmam Hüseyin’i yönetimi yeniden ele alması için çağırdılar. Ancak Yezid’in görevlendirdiği Kufe valisi Ubeydullah b. Ziyad halk üzerinde baskı kurarak İmam Hüseyin'e destek vermelerine engel olmuş ve İmam Hüseyin'in elçisi ve kuzeni Müslim b. Akîl'i şehit etmişti. [14]
Müslim'in şehadetine rağmen Kufe'ye ilerlemekten vazgeçmeyen İmam Hüseyin'i Kufe valiliğinin birlikleri karşıladı. Yezid b. Muaviye'ye biad etme çağrısına karşılık vermeyen İmam Hüseyin ve beraberindekileri susuz ve aç bırakarak teslim olmasını sağlama amacıyla Bağdat'ın güneybatısına bulunan Kerbela bölgesine kadar sürükleyerek kuşatma altına aldılar. [15][16][17]
680'de Yezid b. Muaviye'nin ordu kumandanı Ömer b. Sa'd kalabalık bir orduyla İmam Hüseyin'in önünü kesen Kufe valiliği birliklerine yetişti. [18]
Kuşatma
Yezid b. Muaviye'nin Kufe valisi İbn-i Ziyad'ın toplamda 30 bin kişilik ordusu İmam Hüseyin'in etrafını sardı.
İmam Hüseyin, kuşatmanın kaldırılmasını, kendisi ile birlikte ailesi ve dostların da Irak'ı terk etmesine izin verilmesini istedi. Ordunun komutanı Ömer b. Sa'd bu teklifi makul buldu ancak orduda söz sahibi olan Şimr b. Zi'l-Cevşen, Bahteri b. Rebia ve Şeys b. Rebia karşı çıktı. Son olarak Yezid b. Muaviye'den ve oradan da İbn-i Ziyad'dan gelen emirle İmam Hüseyin'in biad etmemesi durumunda öldürülmesi kararı verildi.
Muharrem ayının 7'sinde Ömer b. Sa'd çemberi daralttı ve kampın su yollarını kesti.
Tasua Günü İkindi Vakti Yaşananlar
Muharrem ayının dokuzuncu günü (Tasua günü) ikindi vaktinden kısa bir süre sonra Kufe ordusu Ömer b. Sa’d’ın emriyle “Ya Haylullah” sloganı eşliğinde İmam Hüseyin’in ordusu ile savaşmak için hazırlandı. Ayırca İmam Hüseyin'in kampın su kaynakları tükendi. Ancak İmam Hüseyin'in isteğiyle İbn-i Sa’d, İmam Hüseyin ve yanındakilere geceyi namaz ve duayla geçirmeleri için bir gece daha mühlet verdi. Savaş Aşura gününe kadar ertelendi ve Kufe ordusu ordugahlarına geri döndü.
Tasua gününün ikindi vakti (Muharrem ayının dokuzuncu günü) İmam Hüseyin kız kardeşi Hz. Zeynep’e gördüğü rüyadan bahsederek şöyle dedi: “Dedem Resulullah'ı (s) rüyamda gördüm ve bana seni şehit olarak ve ailemi de esir olarak görmek istiyorum' dedi."
Aşura Gecesi
Tasua olarak adlandırılan Aşura gecesinde İmam Hüseyin bereberindekileri bir araya toplayarak, "Ben dostlarım ve Ehl-i beyt'imden daha sadık ve vefalı bir kimse bilmiyor ve tanımıyorum. Yarın savaş günü ve sizin üzerinizdeki bütün haklarımdan vazgeçiyorum. Herkesin gecenin karanlığından yararlanarak kendi yolunu tutması ve buradan uzaklaşmasına izin veriyorum.” dedi.
İmam Hüseyin’in konuşması sona erince, yanındakiler onunla birlikte olacaklarını ve sözlerinde sadık olduklarını sırayla dile getirdiler. Beraberinde Abbas b. Ali ve diğer Ehl-i beyt gençleri İmam Hüseyin'i destekleyeceklerine; onunla beraber olacaklarına dair konuşmalar yaptılar. [19]
İmam Hüseyin daha sonra Akil’in evlatlarına dönerek “Ey Akilin evlatları! Babanız Müslim’in şehit olması size yeterdir. Ben size izin veriyorum; siz gidin” dedi. Ancak Müslim’in evlatları gitmedi. [20]
Daha sonra Müslim b. Avsece, Said b. Abdullah Hanefi, Züheyr b. Kayn ve diğerleri şehadete ulaşıncaya dek İmam Hüseyin'le birlikte savaşacaklarına dair konuşma yaptılar. [21]
Bu gecede Bureyr b. Huzeyr, Ömer b. Sa’d’a nasihat etmek için Ömer b. Sa’d’ın yanına gitti. Bureyr, İbn-i Sa’d’ın yanından döndükten sonra İmam Hüseyin'e Ömer b. Sa’d'ın Rey şehrinin mülkiyeti karşılığında burada olduğunu iletti. [22]
Bunun üzerine İmam Hüseyin, Aşura gündüzü yapmış olduğu bir konuşmasında Ömer b. Sa'd'a, Rey şehrinin bir buğday tanesinden bile yiyemeyeceğini söyledi. Gerçekten de Ömer b. Sa'd hiçbir zaman Rey şehrinin valiliğine erişemedi ve buğdayından yiyemedi.
Aşura gecesi, İmam Hüseyin ve yanındakilerin ilahi dergahta dua ve namaz gecesiydi. Zehhak b. Abdullah Meşriki’den nakledildiğine göre İmam Hüseyin ve yanındakiler gecenin bir bölümünü dua ve münacat ile geçirdi. Çadırlarından gelen dua, namaz, yakarış ve Kur'an nağmeleri bal arılarının çıkardığı seslere benzemekteydi.
Askeri Eylemler
İmam Hüseyin bu gecede etkili askeri önlemler almayı da ihmal etmedi. İmam Hüseyin, çadırlardan ayrılarak etraftaki tepelikleri ve çukur bölgeleri inceleyerek, yarın yapılacak saldırıdan önce gerekli hazırlık ve önlemleri aldı. [23] Beraberinde çadırların çevresindeki dikenleri topladı. Sebebi sorulduğunda ise, "Çocuklar çadırlardan kaçarken ayakları zarar görmesin" diye cevap verdi.
Bu gecede İmam Hüseyin’in yanındakiler çadırların bulunduğu ordugahın etrafına hendeğe benzer çukurlar kazarak içini toplanan dikenlerle doldurdular. İmam Hüseyin yanındakilere, düşmanla savaşmakla meşgulken, düşmanın arkadan saldırmasını engellemek için hendeklerde bulunan odun ve otları yakma yoluyla savunma yapmayı amaçladığını söyledi. Alınan bu tedbirler Aşura günü İmam Hüseyin’in ordusu için çok faydalı oldu. [24]
Aynı şekilde İmam Hüseyin düşmana bir cepheden karşı koyabilmek için yanındakilere, çadırları birbirlerine yaklaştırmalarını ve iplerini birbirine geçirerek bağlamalarını söyledi.
İmam Hüseyin’in Tarafından Mektupların Yazılması
İmam Hüseyin gerekli şahıs ve gruplara yazması gereken mektupları Aşura gecesi yazdı ve muhasara altında tutulmalarından dolayı mektupları kendisinin şehadetinden sonra yerlerine ulaştırması için Hz. Zeyneb'e ve oğlu İmam Zeynelabidin'e emanet etti. İmam Hüseyin mektuplardan birini de Kufe'de ahdini bozan gruplar için yazarak, onların ihanet ve bedbahtlıklarını beyan etti.
Aşura Sabahı
"Aşura şafağında tüm gözler uykusuzdu
Yiğitler suya değil şehadete susuzdu
Raz u niyaz duayla çıkılmıştı geceden,
Toprak öpmüş alınlar parlıyordu secdeden"
Aşura sabahı İmam Hüseyin kırk süvari ve otuz iki piyadeden oluşan ordusunun saflarını düzeltti. Züheyr b. Kayn’ı ordunun sağ tarafındaki askerlerin emiri ve Habib b. Mezahir’i de sol tarafın komutanı yapan İmam Hüseyin savaş bayrağını da kardeşi Abbas b. Ali'nin eline verdi. [25][26]
Savaş meydanının diğer tarafında ise, Ömer b. Sa’d dört bin kişiden oluşan ordusunun komutanlarını belirlerdi. İbn-i Sa’d, Amr b. Haccac-ı Zübeydi’yi ordunun sağ kanadına, Şimr b. Zi’l Cevşeni de sol kanadına, Azere b. Kays-ı Ehmesi’yi süvarilerin ve Şebes b. Rib’i’yi ise piyadelerin komutanı yaptı. [27]
Aynı şekilde Abdullah b. Züheyr-i Esedi’yi Kufelilerin komutanı, Abdurrahman b. Ebi Sire’yi Mezhec ve Ben-i Esed kabilelerin komutanı, Kays b. Eş’as b. Kays’ı Rebie ve Kinde ve Hür b. Yezid-i Riyahi’yi ise, Tamim oğulları ve Hemdan kabilelerinin komutanı yaptı. Ömer b. Sa’d bayrağı kölesi Zuveyd’e (Dureyd) vererek İmam Hüseyin ve yanındakilerle savaşmak için hazırlandı. [28]
İmam Hüseyin düşman ordusuna bakarak şöyle dua etti, “Allah’ım! Her gam ve kederde sığınağım, her sıkıntı ve zorlukta ümidim ve her musibette güvendiğim sensin. Kalpleri zayıflatan, kurtuluş yollarını kapatan, dostları kaçıran, düşmanları sevindiren, nice gam ve musibetleri sana şikayet ediyorum. Başkalarından ümidimi kesip sana yöneldim ve sen de benden o gam ve üzüntüyü giderdin; onları sen izole ettin. Her nimetin sahibi, her güzelliğin sahibi ve her dileğin nihayeti de sensin.” [29]
Düşmanın çadırlara yaklaşmaması için dikenle doldurulan çukurlarda ateş yakıldıktan sonra bölgede nöbet tutan askerler, çadırlara sızmak isteyen Yezid'in askerlerini uzaklaştırmayı başardı.
Savaştan Önce
İmam Hüseyin Yezid'in askerlerine doğru atını sürdü ve yaşanacak muharebeyi engelleme amacıyla son defa barışçıl bir konuşma yaptı. [30]
İnsanları adalet ve insaflı olmaya davet eden İmam Hüseyin kendisinin, Hz. Peygamberin kızının oğlu, Hz. Peygamberin vasisi ve amcası oğlunun oğlu ve Hz. Hamza ve Hz. Cafer-i Tayyar’ın kendisinin amcası olduğunu belirtti. Daha sonra Hz. Resulullah'ın (s) yaşayan sahabelerinden Cabir b. Abdullah-i Ensari, Ebu Said-i Hudri, Sehl b. Sa’d Saidi, Zeyd b. Erkam ve Enes b. Malik’i şahit tutarak “Hasan ve Hüseyin cennet gençlerinin efendileridir” hadisini hatırlattı.
Bu konuşma Hür b. Yezid'in pişmanlık duyarak onun safına geçmesine sebep olsa da, Yezid’in diğer askerleri üzerinde bir etki yaratmadı.
İmam Hüseyin, Kufe ordusu komutanlarından Şebes b. Rib’i, Haccar b. Ebcer, Kays b. Eş’as b. Kays ve Yezid b. Haris’e doğru bakarak, onlara kendi ibaretleri ile yazdıkları mektupları hatırlattı. Ancak onlar yazdıklarını inkar ettiler. [31]
Hür b. Yezid-i Riyahi’nin Tövbesi
Hür b. Yezid, Ömer b. Sa'd'ın ordusu gelene kadar İmam Hüseyin'i Kerbela'da tutsak eden kuvvetlerin komutanıydı. Aşura günü sabahı İmam Hüseyin’in, “Acaba aranızda feryadımıza yetişip bize yardımda bulunacak bir kimse yok mudur?” çağrısı Hür b. Yezid-i Riyahi’yi etkiledi ve İbn-i Sa’d’ın ordusunu terk ederek, İmam Hüseyin’in ordusuna katıldı. [32]
Duyduğu pişmanlığı göstermek amacıyla çarıklarının iplerini birbirine bağlayarak boynuna astı. İmam Hüseyin'in ordugahına yaklaşarak, "Benim gibi birinin de tövbesi kabul olur mu?" diye seslendi. İmam Hüseyin ise Hür b. Yezid'iye "kabul olur" şeklinde cevap verdi ve Hür'ü ordusuna kabul etti.
Hür'ün bazı rivayetlerde düşman ordusunun karşısına çıkan ilk Kerbela şehidi olduğu nakledilmektedir.
Savaş
Şimr yanındaki süvarilerle çadırların arkasından yaklaşmayı denedi ancak yaklaşamadı. Nöbette olan Müslim b. Avsece’nin Şimr’e ok atmak için hazır olmasına rağmen İmam Hüseyin ateş emri vermeyerek, “Savaşı başlatan taraf olmak istemiyorum” dedi. [33]
Daha sonra Ömer b. Sa’d, diğer adamlarının da Hür b. Yezid-i Riyahi gibi saf değiştirmesinden korkup kölesi Dureyd’e (Zuveyd) savaş bayrağını kaldırması için emir verdi. Ömer b. Sa’d yayına bir ok takarak onu İmam Hüseyin ordugahına doğru attı. [34] Onun ardından ordusundaki askerler de ok saldırısına başladılar. [35]
Birliklerin ok atışı nizamına göre mevzilenmesi sonrası savaş, Arap geleneklerinde olan bire bir mücadele yöntemine çevrildi. İlk olarak İmam Hüseyin çıkarak kendisine rakip talep etti. [36]
İmam Hüseyin önce Temim bin Kahta ile savaştı. Onu bir kılıç darbesiyle öldürdü. Sonra Arap âleminin korkulan savaşçısı olarak anılan Zeyd bin Ebtahi'yi de öldürdü. [37] İmam Hüseyin'in önüne gelen her düşmanı birebir mücadelede alt ettiğini gören Ömer b. Sa'd, savaşı birlikler halinde sürdürmeye karar vererek meşhur Arap savaş geleneğini çiğnedi ve taburlarla saldırıya geçti.
Toplu saldırıya nizamlı birliklerle karşılık veren İmam Hüseyin'in çok sayıda askeri bu mücadelede şehit oldu. Bu saldırılar ilk saldırı olarak bilinmiş ve bazı tarihi kaynaklar bu saldırılar sonucunda İmam Hüseyin’in elliye yakın askerinin şehit olduğunu nakletmiştir.
Müslim b. Avsece’nin Şehadeti
Amr b. Haccac ordusuyla İmam Hüseyin’in ordusunun sağ koluna saldırdı. Ancak İmam Hüseyin’in ordusu başarılı bir savunma gerçekleştirdi. Bu durumu gören Amr b. Haccac’ın süvari askerleri geri çekildi. Geri çekilme esnasında ok yağmuruna maruz kalan süvarilerden bazıları öldürüldü. [38]
Daha sonra Amr b. Haccac kuvvetleri Fırat Nehri tarafından saldırıya geçti ancak tekrar geri çekilmek zorunda kaldı. Bu saldırı sonucunda Müslim b. Avsece-i Esedi şehit oldu. [39] Bu sebeple bazı kaynaklarda Kerbela'da ilk şehit olan kişinin Hür b. Yezid-i Riyahi yerine Müslim b. Avsece olduğu belirtilmektedir. [40]
Amr b. Haccac’ın hamlesinden kısa bir süre sonra Şimr b. Zi’l Cevşen’de bir taburla İmam Hüseyin’in ordusunun sol tarafına saldırdı. Ancak o da kısa bir süre sonra geri çekildi. [41]
Kufe ordusu komutanları arasında Şimr b. Zi’l Cevşen gibi savaşa iştiyaklı olan çok az kişi bulunmaktaydı. Hatta Şimr, İmam Hüseyin'in hayatta olmasına rağmen kadınları katletme ve çadırları ateşe verme azminden vazgeçmedi. [42]
Dört Bir Taraftan Saldırı
Aşura günü öğle vaktinden önce Yezid ordusu İmam Hüseyin’in ordusuna karşı kapsamlı bir saldırı başlatarak üç taraftan saldırdı. Bu saldırılarda İmam Hüseyin'in süvari kuvvetleri 30 kişi olmalarına karşılık Azere b. Kays’ı önderliğindeki süvarileri geri çekilmeye zorladı. Daha sonra Azere, Ömer b. Sa’d’dan yardım talebinde bulundu. [43]
Ömer b. Sa’d, Husayn b. Temim’i zırhlı süvariler ve beş yüz okçu ile birlikte Azere b. Kays’a destek olması için yönlendirdi. [44] İmam Hüseyin'in birlikleri tekrar saldıran Yezid'in kuvvetlerini ok yağmuruna tuttu. Yapılan savunma sonucu Azere ve süvarileri tekrar geri çekilmek zorunda kaldı.
Daha sonra İmam Hüseyin'in yanındakiler sırayla meydana çıkmaya başladı. Başta Habib b. Mezahir olmak üzere Zuheyr b. Kayn, Bureyr b. Huzeyr-i Hamdani, Nafi’ b. Hilal-i Cemeli, Abis b. Ebi Şebibi Şakiri, Hanzala b. Sa’d-ı Şebami sırayla meydana giderek şehit oldu. Geriye yalnızca İmam Hüseyin'in akrabaları kaldı. [45]
Ali Ekber'in Şehadeti
İmam Hüseyin, geriye kalan savaşçılardan ilk olarak oğlu Ali Ekber'in meydana çıkmasına izin verdi. [46] İmam Hüseyin'e göre Ali Ekber, Hz. Resulullah'a (s) en çok benzeyen kişiydi. [47]
"Meydana gitmek için ashap yarış halinde
Berat aldılar o gün, o cennet mahallinde
Işıl ışıl parlayan şehadet gerdanlığı
Güzellerle süslendi, parlattı insanlığı"
Ali Ekber’in şehadetinden sonra Müslim b. Akil'in çocukları, Abdullah ve Cafer b. Ebi Talib’in çocukları; Adiy b. Abdullah b. Cafer-i Tayyar ve İmam Hasan’ın çocukları daha sonra da İmam Hüseyin’in kardeşler birbiri ardınca meydana giderek şehit oldu. [48]
"Ardından tüm güzeller bir inci sırasıyla
Dizildi gerdanlığa Hüseyin'in rızasıyla
Kerbela aşıkları ne destanlar yarattı
O gün çocuklar bile Haydar'ı hatırlattı"
İmam Hüseyin’in ordugahının muhasara altında bulunmasından dolayı su getirme vazifesinin kendisine verildiği Abbas b. Ali su getirmek için gittiği Fırat kıyısında Yezid ordusuyla girdiği savaş sonucunda şehit oldu. [49] Kerbela'nın en son şehidin Suveyd b. Amr b. Hes’emi olduğu rivayet edilmektedir. [50]
Daha sonra İmam Hüseyin'in Kerbela'dan sağ kurtulan ve Hz. Peygamber'in soyunun devam etmesini sağlayan oğlu İmam Zeynelabidin savaşmak için çadırlardan dışarı çıktı. Hasta olduğu için tutunarak yürüyordu. İmam Hüseyin oğlunun savaşmak istediğini görünce Hz. Zeyneb'e şöyle dedi, “Onun önünü alın ki yeryüzü Resulullah’ın evlatlarından boş kalmasın." [51]
Ali Asgar'ın Şehadeti
İmam Hüseyin 6 aylık çocuğu Ali Asgar'ın susuzluktan dolayı çektiği acıyı gördü. Ali Asgar bir rivayete göre sudan çıkmış balık gibi çırpınıyordu. İmam Hüseyin Ali Asgar'ı yanına alarak meydana çıktı ve şöyle seslendi, “Ey cemaat! Eğer bizlere acımıyorsanız bari bu süt emen çocuğa acıyın!" Daha sonra Ömer b. Sa’d’ın ordusundan Hermele b. Kahil-i Esedi Ali Asgar'ın boğazına 3 başlı ok attı. Ali Asgar, İmam Hüseyin'in kucağında şehit oldu. [52]
"O goncalar doğrandı gençliğin baharında
Haydar asaleti var onların damarında"
İmam Hüseyin, Ali Asgar'ın dökülen kanını eline doldurarak gökyüzüne serpti ve, "Allah'ım sen razı ol" diye konuştu. İmam Cafer Sadık, gökyüzüne serpilen Ali Asgar'ın kanın yere düşmediğine değinerek şöyle der, "Eğer Ali Asgar'ın kanının bir damlası yere düşseydi yeryüzünü içine çekerdi."
İmam Hüseyin'in Yalnız Mücadelesi
İmam Hüseyin tek başına kalmasına rağmen mücadele devam etti. Humeyd b. Müslim’den şöyle nakledilmektedir: “Vücudunun çeşitli yerlerinden yaralandığı, çocuğu, ailesi ve arkadaşları gözünün önünde öldürüldüğü halde, onun gibi cesaretini kaybetmeyen, en ufak bir korku belirtisi göstermeyen birini bugüne kadar daha görmedim. Piyade birlikleri toplu olarak ona saldırdıkları zaman, o da kılıcıyla onlara hamle ediyor, kurdun saldırısı karşısında ikiye yarılan keçi sürüsü gibi, onları sağından solundan ikiye yarıyordu.” [53]
Seyyid b. Tavus da şöyle nakletmektedir: “İmam Hüseyin’in düşman ordusu saflarına saldırmasıyla birlikte, otuz bin kişilik düşman ordusu geri çekilip çekirge sürüsü gibi dağılıyordu." [54]
Bir müddet düşmanla savaştıktan sonra çadırlara dönen İmam Hüseyin ailesini sabırlı olmaya davet etti. Kendisi için bir konum belirleyen İmam Hüseyin düşmana oradan saldırıyor ve saldırıdan sonra tekrar aynı yere dönüyordu ve (çadırlardaki kimselerin yaşadığını bilmeleri için) yüksek sesle “La havle ve la Kuvvete illa billah” diyordu. [55]
İmam Hüseyin’in birkaç defa saldırıp yerine geri dönmesinden sonra, Şimr b. Zi’l Cevşen Yezid ordusundan birkaç kişiyle İmam Hüseyin'in çadırlarına saldırınca İmam Hüseyin, “Yazıklar olsun size! Eğer dininiz yoksa ve kıyamet gününden korkmuyorsanız, hiç olmazsa dünyanızda hür ve özgür kişiler olun.” diye seslendi. Seslenişi sonrası Şimr ve yanındakiler çadırlardan vazgeçerek İmam Hüseyin'e saldırmaya yöneldi. [56]
İmam Hüseyin'in Şehadeti
Şimr’in komutasında olan piyade birlikleri İmam Hüseyin’in etrafını sarmalarına rağmen öne çıkamıyorlardı. Bundan dolayı Şimr çaresizce onları teşvik ediyordu. [57] Daha sonra Şimr b. Zi’l Cevşen okçulardan İmam Hüseyin'i ok yağmuruna tutmalarını istedi. Dört bir taraftan gelen okların çokluğuyla İmam Hüseyin'in bedeni oklarla doldu. [58]
Bir kaynağa göre Kinde kabilesinden biri, İmam Hüseyin’in kafasına ilk darbeyi vurdu. [59] Bazı kaynaklara göre ise İmam Hüseyin'in alnına bir taş isabet etti ve yüzü kana bulandı. İmam Hüseyin gömleğinin bir köşesini kaldırarak yüzünün kanını silmek istediğinde ise, üç başlı ve zehirli bir ok onun kalbine isabet etti. [60]
Başka kaynakların naklettiğine göre, Malik b. Nuseyr adında bir şahıs İmam Hüseyin'in başına öyle bir darbe indirdi ve böylece İmam Hüseyin'in miğferinin bağı kırıldı. [61] Zerea b. Şerik-i Temimi de İmam Hüseyin'in sol omuzuna ağır bir darbe vurdu. Sinan b. Enes de İmam Hüseyin'in boğazını okla hedef aldı ve daha sonra Salih b. Veheb Cu’fi de (Sinan b. Enes’in naklettiğine göre) öne çıkarak, mızrakla İmam Hüseyin'in yan tarafından darbe indirerek attan düşmesine sebep oldu. [62]
İmam Hüseyin'in çadırlarından bu durumu gören İmam Hasan'ın oğlu Abdullah (küçük olduğu için savaşa alınmamasına rağmen) İmam Hüseyin’e doğru koştu. Bahr (Ebcer) b. Ka’b (başka bir nakle göre Hermele b. Kahili Esedi) kılıcıyla İmam Hüseyin’e hamle yaptı ama oraya yetişen Abdullah elini kılıca karşı siper edince, kılıç darbesi Abdullah’ın elini kesti. Kesik eli kolunda sallandı. [63]
"Aşura mazlumları, o mübarek mekanda
Bekleşirken Mevla'yı ruhları bir tek canda
Şimr'in o sunak taşı, kurbana matem tuttu
Kan ağlayan o hançer, sanki kızıl yakuttu"
Şimr b. Zi’l Cevşen, aralarında Ebu’l Cunub Abdurrahman b. Ziyad, Kaş’em b. Amr b. Yezid-i Herduvanı Cu’fi, Salih b. Veheb Yezeni, Sinan b. Enes-i Nehai ve Havli b. Yezid Esbehi’nin bulunduğu Yezid ordusundan bir grupla İmam Hüseyin’e doğru yaklaştı. Şimr onları İmam Hüseyin'e saldırarak katletmeleri için teşvik ediyordu, ancak kimse bu işe yanaşmıyordu. [64] Daha sonra Şimr, Huli b. Yezid’e İmam Hüseyin'in başını mübarek bedeninden ayırmasını emretti. Huli b. Yezîd İmam Hüseyin'in mübarek başını kesmek için katligaha varınca, eli ve bedenini titreme sardı ve hedefine ulaşamadan geri döndü. Bunun üzerine Şimr [65] ve başka bir nakle göre Sinan b. Enes [66] İmam Hüseyin'in mübarek başını bedeninden ayırarak Huli’nin eline verdi. [67]
İmam Hüseyin şehit olurken bedeninde 33 kılıç darbesi ve 34 mızrak yarası vardı. [68] Düşman ordusu İmam Hüseyin’in şehadetinden sonra elbise ve eşyalarını yağmalayarak, bedenini üryan bıraktı.
"Boş dönmüştü Zülcenah gittiği son seferden
Kâhkülünde kutsal kan, haber verdi o yerden
Yâr'in düştüğü yerde kanlı bir tufan vardı
Zeyneb'in sırlı saçı, o tufanda ağardı"
Daha sonra aralarında İshak b. Huye ve Ehnes b. Mursed gibi kişilerin bulunduğu Kufe ordusundan on gönüllü asker Ömer b. Sa’d’ın emriyle İmam Hüseyin’in pak bedeni üzerinde at koşturdu. [69] Ömer b. Sa’d o gün İmam Hüseyin'in mübarek başını Huli b. Yezid-i Esbehi ve Humeyd b. Müslim-i Ezdi ile birlikte Ubeydullah b. Ziyad’a gönderdi. [70]
Ayrıca aynı şekilde İmam Hüseyin ve yanındakilerinin başlarını da mübarek bedenlerinden ayırmalarını emretti. Onları da Şimr b. Zi’l Cevşen, Kays b. Eş’as ve Amr b. Haccac ile birlikte Kufe’ye gönderdi. [71]
Savaştan Sonra
"Şüheda bedenleri atlara çiğnetildi
Dört bir yana dağılan ahular inletildi
Binlerce azgın atlı onlara hücum etti
O dehşetli manzara gerçekten kıyametti"
İmam Hüseyin’in şehit olmasından sonra, düşman ordusu at, deve, elbise ve kadınların süs eşyalarını yağmalamak için çadırlara saldırdı. Onlar İmam Hüseyin’in çadırlarını yağmalamada birbiriyle yarışıyorlardı.
Şimr b. Zi’l Cevşen Yezid ordusundan bir grupla çadırlara girdi. Şimr, İmam Zeynelabidin'i şehit etmeyi düşünüyordu. Ancak Hz. Zeynep ona engel oldu. Başka bir nakle göre ise, Ömer b. Sa’d’ın askerleri Şimr’in bu işi yapmasına itiraz etti.
Saldırı sürerken İmam Zeynelabidin Hz. Zeynep'e seslenerek, "Çocukları da alıp çöle dağılın" dedi. Çadırlardan uzaklaşan kadın ve çocukların bazıları korkudan can verdi, yaşayanlar ise Yezid'in askerleri tarafından toplanarak bir çadırda toplandı.
Yağma esnasında yaşanan facianın boyutuna dayanamayan bazı Yezid askerleri bölgeyi terk etti. Bunlardan bazıları emre itaatsizlikle yargılandı.
Aşura vakasından esir alınan Muhammed hanedanı (s) Kufe valisi İbn-i Ziyad'ın yanına götürüldü. Esirler kervanında kadınlar zincirlere bağlandı. Çocuklar ise (Annelerini bırakamadıkları için) zincir veya iple bağlanmamıştı. Yezid askerlerinin bazıları mızrak ucuna geçirilen İmam Hüseyin'in başının konuştuğuna şahit oldu. Hz. Zeynep yolculuk boyunca gece namazını aksatmadı.
"O Peygamber kızları, zincirlere baplandı
Zeyneb'in yanmış kalbi tekrar-tekrar dağlandı
Böyle cefa olmazdı nasıl reva gördüler?
Rugayye'yi kamçıyla döverek götürdüler"
Şehitlerinin Toprağa Verilmesi
Kerbela şehitlerinin bedenlerinin toprağa verildiği gün hakkında tarihçiler arasında görüş ayrılıkları bulunmaktadır. Bazıları Muharrem’in on birinci günü (Ömer b. Sa’d’ın Kerbela’dan çıktığı gün) [72] bazıları ise, Muharrem ayının on üçüncü günü işaret etmişlerdir. [73]
Ömer b. Sa’d savaş bittikten sonra kendi ordusundaki askerlerin defnettirdi ancak İmam Hüseyin ve yanındakilerinin bedenlerini toprağın üzerinde bıraktı. [74] Bazı rivayetlere göre evleri Kerbela’ya yakın olan Ben-i Esed kabilesi Kerbela olayının yaşandığı yere gere gelerek mübarek bedenleri defnettiler. [75]
İmam Hüseyin’i bulunduğu yere ve Ali Asgar’ı ise, İmam Hüseyin'in ayak tarafının aşağısına defnettiler. İmam Hüseyin'in ailesi için kabirler kazılırken dostları ve izleyicileri için ise İmam Hüseyin'in ayak tarafının aşağısında kabir kazarak orada toprağa verdiler. Hepsinin toprağa verilmesinde şüphe olmamasına rağmen kabirlerinin yeri dakik olarak bilinmemektedir. [76] Abbas b. Ali'yi de olduğu yere defnettiler. [77]
Aynı şekilde Kerbela şehitlerinin toprağa verilme anında, Hür’ün akraba ve kabilesi ve bir başka rivayete göre annesi gelerek, Hür’ün bedenini şu anda Hür b. Yezid-i Riyahi’nin türbesi olarak bilinen yere götürüp, toprağa verdiği rivayet edilmiştir. [78]
Ben-i Esed kabilesi amcaoğullarının (Habib b. Mezahir) İmam Hüseyin’in diğer dostları ile birlikte defnedilmesine razı olmayarak İmam Hüseyin’in başının üst tarafında, bugün Habib b. Mezahir’in kabri olarak bilinen yerde toprağa verdiler. [79]
İmam Hüseyin’in Başının Defnedilmesi
Ubeydullah b. Ziyad, İmam Hüseyin’in başını bir mızrağım başına asarak şehirde gezdirdi ve bir müddet sonra diğer şehitlerin başıyla birlikte Zehr b. Kayy-ı Cu’fi ile Yezid’e yolladı. [80] Atike (Yezid’in kızı ve Abdulmelik b. Mervan’ın eşi) saygıyla İmam Hüseyin'in başını yıkadı ve koku sürdü ve daha sonra Demeşk bağlarından (sarayın bağı veya başka bir bahçede) birinde toprağa verdi.
Bir başka rivayete göre ise, İmam Hüseyin'in başını Kufe, Şam, Askalan ve Mısır’a [81] götürdükten sonra kefenleyerek Hz. Fatıma’nın (s) kabrinin yanına; Baki mezarlığında toprağa verdiler. [82]
Elemu’l Huda’ya [83] göre, İmam Hüseyin'in başını Şam’dan Kerbela’ya geri döndürdüler ve mübarek bedeninin yanına defnettiler.
Esirler Kervanı
Savaştan sonra kadınlar ve çocuklar Kûfe üzerinden Şam'a götürüldüler. Taberi'nin aktardığına göre; İmam Hüseyin’in başı Küfe'ye getirildiğinde Ubeydullah b. Ziyad, elindeki asa ile İmam Hüseyin’in dudaklarına vurdu. [84] Bunun üzerine orada bulunan Yezid bin Arkam ve başkaları dayanamayıp, Ubeydullah bin Ziyad’a asasını bırakmasını istediler. [85] [86]
"İbn-i Ziyad soysuzu kibirli bir şeytandı
İblis'in uğursuzu görünüşte insandı
Böbürlendi Zeyneb'e, güya o kazanmıştı
Hüseyin'i öldürtmekle dava bitti sanmıştı
Esirlerin içinden Zeynep kalktı şir gibi
Kanlı zülfü dökülmüş omzuna zincir gibi
O düşman karşısında amansız şuurluydu
Kalbi kırıktı lakin, başı dik gururluydu"
Yezid'in Hz. Zeynep'in öncülüğündeki esirlere ve İmam Zeynelabidin'e karşı sert tutum gösterdi. Bunun haricinde İbn-i Ziyad, "Hüseyin'i Allah öldürdü. O istemeseydi Hüseyin'i kimse öldüremezdi" diyerek kader-kaza konusuna vurgu yaptı. Buna karşılık konuşma yapan Hz. Zeynep, "Ben Kerbela'da güzellikten başka bir şey görmedim" tabirli meşhur sözünü burada kullandı. Bazı 21. yy araştırmacıları Yezid'in, Şam'a getirilen Muhammed hanedanı (s) ile birlikte yas tutup, "Ben orada olsaydım Hüseyin'i affederdim" [87] [88] dediği iddia edilse de, İmam Zeynelabidin tüm bunların aksine Şam'da yaşadıkları işkence ve ızdırap günlerini "İkinci Kerbela" olarak nitelemiştir.
Bununla birlikte Kerbelâ'dan Kufe'ye ve Kufe'den Şam'a yapılan yolculuklarda İmam Hüseyin'in kız kardeşi Hz. Zeynep ve İmam Zeynelabidin her fırsatta Yezid'in neler yaptığını ve Kerbela'da işlenen suçları anlattılar. Yezid'in mahkemesine çıkarıldığında Zeynep büyük bir cesaret örneği sergileyerek Yezid'in halifeliğinin geçersiz olduğunu ilan etti ve İmam Hüseyin'in Yezid'e başkaldırısını itiraz edilemeyecek nitelikte övmeyi başardı.
"Sarsarken Şam mülkünü o müthiş hutbesiyle
Haykırıyordu Zeynep, tıpkı Ali sesiyle
Bir kasırga gibiydi Ali'nin arslan kızı
Küçümseyip ezerken o ayyaş imansızı"
Hz. Rugayye'nin Şehadeti
"Kerbela musibeti dağladı gönülleri
Ağlattı gül dalında, o şeyda bülbülleri
Üç yaşında bir esir ağlamaktan ölmüştü
O gurbette Zeyneb'i yaşarken öldürmüştü
Nasıl tahammül etsin yürekler böyle derde
Zeyneb'in macerası ateştir gönüllerde"
Esirler bir sene Şam'da tutuldular. İmam Hüseyin'in 4 yaşındaki kızı Rugayye, kendisine "hediye" olarak getirilen babasının başına şahit olduktan sonra travmaya dayanamayarak şehadet oldu. Hz. Zeynep, İmam Hüseyin'in kızı Rugayye'yi Şam'daki bir mezarlığa defnetmek isteyince "kafirlerin cesedi buraya gömülemez" cevabını aldı ve onu Şam'ın harebelerine defnetmek zorunda kaldı.
Serbert Bırakılış
Yerel halk tutukluları hapiste yalnız bırakmadı ve Hz. Zeynep ile İmam Zeynelabidin her gelen ziyaretçiye İmam Hüseyin'in haklı davasını anlattı. [89] Günümüz Suriye ve Irak'ına denk gelen topraklarda Yezid aleyhtarı oluşumlar baş göstermeye başladı. Durumdan endişelenen Yezid esireri serbest bırakarak Medine'ye gönderdi. Yaşananlar kulaktan kulağa yayıldı ve Kerbela Olayı günümüze kadar Aşurâ Günü'nde yâd edile geldi.
Bunun haricinde Yezid'in bölge genelinde Kerbela'dan sonra meydana gelen halk ayaklanmalarından İbni Ziyad'ı sorumlu tuttuğu ve suçu onun üzerine attığı kaynaklarda belirtilse de Yezid, İbn-i Ziyad'ı hiçbir zaman görevden almamıştır.
"O kıyam çölden sonra artık şehirlerdeydi
Mazlum edildi Hüseyin, şiarı dillerdeydi
Yayıldı dalga dalga o kıyamın iç yüzü
Yitip gitmedi çölde Hüseyin'in hiçbir sözü
İlahi bir gayretle durmadan anlatıldı
Her yerde bir Kerbela, Aşura yaratıldı" [90]
Sonuç
Kerbelâ'da yaşananlar her yıl müslümanlar tarafından törenler ve büyük merasimler şeklinde anılır. Yas tutma savaşın gerçekleştiği Muharrem ayının 10'unda (Aşura Günü) doruğa çıkar. Bu günde konuşmalar yapılır, olaylar tiyatro şeklinde canlandırılır ve ağıtlar yakılır. İmam Hüseyin'in neden hayatını feda ettiği özellikle vurgulanır. Baskıya ve zulme teslim olmadığı belirtilir. Beraberinde birçok dini inancın temsil makamları Irak'ın Kerbela şehrinde her sene düzenlenen evrensel matem törenlerinde Erbain yürüyüşlerine katılır. İmam Hüseyin, bugün dünyanın en kalabalık insan topluluğunu bir araya getiren tek değer olma özelliğini taşımaktadır. Bu doğrultuda Aşura'nın 40'ında gerçekleştirilen Erbain yürüyüşlerinde son 12 yılın en kalabalık insan topluluğu Irak'ın Kerbela ile Necef şehirleri arasında bir araya gelir. Bu 3 hafta süren matem merasiminde her dinden insanlar İmam Hüseyin sevgisinde buluşarak bu iki şehir arasında yürüyerek Kerbela'ya ulaşır. Bu doğrultuda en son 2023 yılında 23 Milyon ziyaretçinin toplandığı kayırlara geçmiştir.
İslam Peygamberi Muhammed'in (s) vasiyetine rağmen kendisinden sonra veli ilan ettiği İmam Ali'nin Sakife olayıyla halifelikten uzaklaştırılması ve yıllar sonra da Muaviye'nin İmam Ali'ye karşı isyanı sebebiyle meydana gelen Sıffin Savaşı sonrasında İslam devleti ikiye bölünmeye yüz tutmuştu. İmam Ali'nin bir Harici tarafından şehit edilmesi, daha sonra İmam Hasan'ın baskıyla halifeliği (Muaviye'den sonra kendisinin veya kardeşi İmam Hüseyin'in halife olması) şartı ile Muaviye'ye bırakmak zorunda kalması, en sonunda da İmam Hüseyin'in (Muaviye'nin kendisinden sonra Yezid'i halife atayarak anlaşmaya uymaması sonucu) kıyam etmesi ile sonuçlanmıştır.
Muhammedi İslam ile Emevi İslam'ı arasındaki derin ayrımı göstermeyi amaçlayan Ehl-i Beyt/Velayet Okulu amacına ulaşmış ve müslümanlar İslam'ın Emevi hanedanı elinde deforme edilmeye çalışıldığını anlayarak Yezid'e karşı başkaldırmaya başlamıştır. Muhtar'ın Kıyamı, Tevvabinler Hareketi ve Zeyd'in Kıyamı bu hareketlere örnektir.
Kerbela Olayı; Şii/Alevi-Sünni ayrımının en keskin noktası olarak nüteleyen bazı düşünürler, üzücü bir şekilde Emevi İslam'ının boyundurluğunu Sünni mezhepler adı altında sürdürmeyi amaçlamış ve Ehl-i Sünnet'i "Muaviye-Yezid" taraftarı olarak göstermeye niyetlenmişlerdir. Nitekim Ehl-i Sünnet nezheplerinin kurucuları olan İmam Hanefi, İmam Malik, İmam Şafi ve İmam Hanbeli bu savaşlarda hiçbir zaman Muaviye veya Yezid'in tarafını tutmamışlardır.
Kerbelâ Olayı; Ehl-i Beyt/Velayet toplumunun etkin olduğu topraklarda birçok edebi ve müzikal esere konu olmuş, mersiye gibi yeni türlerin doğuşuna da sebel olmuştur.
Günümüzde Kerbela
Kerbela Olayı; ABD-İngiltere emperyalizmine karşı başlatılan hareketlerin motivasyon merkezinde yer almıştır. Çanakkale harbinden İran'daki İslam Devrimi, Yemen Ensarullah Halk Devrimi ve Filistin Direniş Hareketleri Kerbela'ya yönelik mersiye-şiir ve türlü sanat çeşitlerini değerlendirmiş ve öğretilerinin merkez çizgisi olarak yaşamıştır.
İslam İnklabı Lideri İmam Humeyni de Filistin'e giden yolun Kerbela'dan geçtiğine işaret ederek İmam Hüseyin'in günümüz işgal hareketlerine karşın değerlendirilebilecek en büyük öğretinin öğretmeni olduğunu ilan etmiştir.
Ünlü Düşünürlerin Dilinden İmam Hüseyin
Mahatma Gandhi: Ben İslam için can veren Hüseyin'in hayatını dikkatlice okudum ve Kerbela Olayı'nın sahneleri üzerine yeterince düşündüm. Eğe r Hindistan bağımsız bir ülke olmak istiyorsa Hüseyin'in yolunu takip etmelidir.
Thomas Carlyle: Kerbela Olayı'ndan aldığım en büyük ders, Hüseyin ve dostarının Tanrı'ya olan bağlılıklarıdır. Onlar sayıca üstün olmanın önemsiz olduğunu ortaya koymuşlardır. Hüseyin'in az kişiyle ulaşmış olduğu bu zafer beni şaşırtan önemli bir ünsur oldu.
George Cordak: Yazid, Hüseyin'i öldürmeye niyet ettiğinde ona şöyle sordular, "Bu hizmetin karşılığında ne kadar vereceksin?" Ancak Hüseyin'in dostları şöyle diyorlardı, "Eğer yetmiş defa öldürülüp dirilsek yine de yanında olmaya devam edeceğiz!"
Abdülhamit Cevdet-us Sehhar: Hüseyin, Yezid'e biad edemezdi. Çünkü böyle bir durumda fesadı onaylamış ve zulmün temellerinin sağlamlaşmasına sebep olurdu. Hüseyin, aile ve dostlarının katledilmesine rağmen buna razı olmadı.
Edward Gibbon: Kerbela Olayı'nın üzerinden uzun bir süre geçmesine ve bu olayla bir bağlantımız olmamasına rağmen Hüseyin'in karşılaştığı zorluklar en katı kalpli kimseleri bile derinden etkilemektedir. Öyle ki insanın kalbinde Hüseyin'e karşı bir çeşit sevgi ve muhabbet oluşmaktadır.
Kaynakça
Dehhuda, Ali Ekber, Lügatname-i Dehhuda, c. 10, s. 15663.
Dairetu’l Mearif, Teşeyyü, c. 11, s. 15.
Donner 2010, ss. 157–160.
Madelung 2004, ss. 493–498.
Madelung 1997, ss. 322–323.
Hitti 1961, s. 221.
Hawting 2002, s. 310.
Madelung 1997, s. 322.
Doç. Dr. Bahriye Üçok (1968). İslâm tarihi - Emevîler - Abbasîler, Sevinç Matbaası. AÜ İlahiyat Fakültesi. s.35
Ebû Muhammed Abdullah b. Müslim b. Kuteybe, el-İmame ve’s-Siyase, Kahire 1967, c. 1, s. 162–163
"AMR b. ZÜBEYR b. AVVÂM". TDV İslâm Ansiklopedisi. 29 Kasım 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 15 Temmuz 2024.
Ahmed Cevdet Paşa, Kısas, VIII. s.198
Clément Huart (1912), Histoire des Arabes, I. s.302
İbn Kuteybe, el-İmame ve’s-Siyase, c. 2, s. 5; Algül, Kerbelâ, s. 75–99
Doç. Dr. Bahriye Üçok (1968). İslâm tarihi - Emevîler - Abbasîler, Sevinç Matbaası. AÜ İlahiyat Fakültesi. s.36
Taberî, Tarihu’l-Ümem ve’l-Mülûk, c. 6, s. 232
İbn Kuteybe, el-İmame ve’s-Siyase, c. 2, s. 5–6.
Taberi, Tarih, IV. s.37-7
Ahmed b. Yahya el-Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 378 – 379 ve Muhammed b. Cerir-i Taberi, Tarihu’l-Umem ve’l-Muluk (Tarih-i Taberi), c. 5, s. 369.
Muhammed b. Cerir-i Taberi, Tarihu’l Umem ve’l-Muluk (Tarih-i Taberi), c. 5, s. 419 ve Şeyh Müfid, el-İrşad, c. 2, s. 91.
Muhammed b. Cerir-i Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarih-i Taberi), c. 5, s. 420; Şeyh Müfid, el-İrşad, c. 2, s. 91; el-Muvaffak b. Ahmed el-Harezmî, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 1, s. 250 – 251 ve Ali b. Ebi’l Kiram İbn-i Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 57 – 58.
İbn-i E’sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 96 ve el-Muvaffak b. Ahmed el-Harezmî, Mektelu’l-Hüseyin (a.s), c. 1, s. 248.
Abdurrezzak el-Musevi el-Mukarrim, Mektelu’l-Hüseyin (a.s), s. 219.
Muhammed b. Cerir-i Taberi, Tarihu’l-Umem ve’l-Muluk (Tarih-i Taberi), c. 5, s. 422; Ahmed Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 395; Ahmed Deyneveri, el-Ahbaru’t Tival, s. 256; el-Muvaffak b. Ahmed el-Harezmî, Mektelu’l-Hüseyin (a.s), c. 1, s. 248 ve Abdullah el-Bahrani, el-Avalimu’l-İmamu’l-Hüseyin (a.s), s. 165.
Ahmed b. Yahya el-Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 395; Muhammed b. Cerir-i Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarih-i Taberi), c. 5, s. 422; Ahmed Deyneveri, el-Ahbaru’t Tival, s. 256; İbn-i E’sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 101 ve Ali b. Ebi’l Kiram İbn-i Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 59.
Ahmed b. Yahya el-Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 395; Ahmed b. Davud ed-Deyneveri, el-Ahbaru’t Tival, s. 256; Muhammed b. Cerir-i Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarih-i Taberi), c. 5, s. 422; Şeyh Müfid, el-İrşad, c. 2, s. 95 ve Ali b. Ebi’l Kiram İbn-i Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 59.
Ahmed b. Yahya el-Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 395 – 396 ve Muhammed b. Cerir-i Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarih-i Taberi), c. 5, s. 422 – 426.
Muhammed b. Cerir-i Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarih-i Taberi), c. 5, s. 423; Şeyh Müfid, el-İrşad, c. 2, s. 96 ve Ali b. Ebi’l Kiram İbn-i Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 60.
Muhammed b. Cerir-i Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarih-i Taberi), c. 5, s. 423; Şeyh Müfid, el-İrşad, c. 2, s. 96 ve Ali b. Ebi’l Kiram İbn-i Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 60 - 61.
İbn-i E’sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 100; el-Muvaffak b. Ahmed el-Harezmî, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 1, s. 252 ve Abdurrezzak el-Musevi el-Mukarrim, Mektelu’l Hüseyin (a.s), s. 232 – 233.
Muhammed b. Cerir-i Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarih-i Taberi), c. 5, s. 424 – 426; Ahmed b. Yahya el-Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 395 – 396 ve Şeyh Müfid, el-İrşad, c. 2, s. 96 – 98.
Muhammed b. Cerir-i Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarih-i Taberi), c. 5, s. 427; Şeyh Müfid, el-İrşad, c. 2, s. 99 ve el-Muvaffak b. Ahmed el-Harezmî, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 2, s. 9.
Muhammed b. Cerir-i Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarih-i Taberi), c. 5, s. 423 – 426; Ahmed b. Yahya el-Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 393 - 396; Şeyh Müfid, el-İrşad, c. 2, s. 96 ve Tabersi, İ’lamu’l Vera bi İ’lamu’l Huda, c. 1, s. 458.
Ahmed b. Yahya el-Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 398; Muhammed b. Cerir-i Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarih-i Taberi), c. 5, s. 429 ve Şeyh Müfid, el-İrşad, c. 2, s. 101.
Ahmed b. Yahya el-Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 398; Muhammed b. Cerir-i Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarih-i Taberi), c. 5, s. 429 - 430 ve Şeyh Müfid, el-İrşad, c. 2, s. 101.
Vaglieri 1971, s. 610.
Fuzuli, Hadikat'üs Süeda, 1971
Ahmed b. Yahya el-Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 400 ve Muhammed b. Cerir-i Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarih-i Taberi), c. 5, s. 430 – 436.
Ahmed b. Yahya el-Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 400; Muhammed b. Cerir-i Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarih-i Taberi), c. 5, s. 435 – 436 ve Şeyh Müfid, el-İrşad, c. 2, s. 103 – 104.
Ahmed b. Yahya el-Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 400.
Muhammed b. Cerir-i Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarih-i Taberi), c. 5, s. 436 – 438.
Muhammed b. Cerir-i Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarih-i Taberi), c. 5, s. 438 – 439.
Ahmed b. Yahya el-Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 400; Muhammed b. Cerir-i Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarih-i Taberi), c. 5, s. 436 – 437 ve Şeyh Müfid, el-İrşad, c. 2, s. 104.
Muhammed b. Cerir-i Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarih-i Taberi), c. 5, s. 436 – 437.
Muhammed b. Cerir-i Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarih-i Taberi), c. 5, s. 441 ve el-Muvaffak b. Ahmed el-Harezmî, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 2, s. 20.
Ahmed b. Yahya el-Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 361 - 362; Ali Ebu’l Ferec el-İsfahani, Mekatilu’t Talibin, s. 80; Ebu Hanife Ahmed b. Davud ed-Deyneveri, el-Ahbaru’t Tival, s. 256; Muhammed b. Cerir-i Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarih-i Taberi), c. 5, s. 446; İbn-i Nema Hilli, Mesiru’l Ehzan, s. 68 ve Seyyid b. Tavus, el-Luhuf, s. 49.
Ali Ebu’l Ferec el-İsfahani, Mekatilu’t-Talibin, s. 115 – 116.
Ali Ebu’l Ferec el-İsfahani, Mekatilu’t Talibin, s. 89 – 95; Muhammed b. Cerir-i Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarih-i Taberi), c. 5, s. 446 - 449 ve Ebu Hanife Ahmed b. Davud ed-Deyneveri, el-Ahbaru’t Tival, s. 256 – 267.
Muhammed b. Cerir-i Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarih-i Taberi), c. 5, s. 446 – 449 ve İbn-i Şehraşub, Menakibu A’li Ebi Talib, c. 4, s. 108.
Muhammed b. Cerir-i Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarih-i Taberi), c. 5, s. 446 – 453.
el-Muvaffak b. Ahmed el-Harezmî, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 2, s. 32.
Muhammed b. Cerir-i Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarih-i Taberi), c. 5, s. 448; Ali Ebu’l Ferec el-İsfahani, Mekatilu’t Talibin, s. 95 ve Şeyh Müfid, el-İrşad, c. 2, s. 108.
Muhammed b. Cerir-i Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarih-i Taberi), c. 5, s. 452; Şeyh Müfid, el-İrşad, c. 2, s. 111; Ebu Ali, Meskuviyye, Tecaribu’l Umem, c. 2, s. 80 ve Ali b. Ebi’l Kiram İbn-i Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 77.
Seyyid b. Tavus, el-Luhuf, s. 119 ve Abdurrezzak el-Musevi el-Mukarrim, Mektelu’l Hüseyin (a.s), s. 276.
Seyyid b. Tavus, el-Luhuf, s. 119.
Ahmed b. Yahya el-Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 407; Muhammed b. Cerir-i Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarih-i Taberi), c. 5, s. 450; Muhammed İbn-i Sa’d, Kitabu et-Tabakatu’l Kubra, c. 6, s. 440; ve Ali Ebu’l Ferec el-İsfahani, Mekatilu’t Talibin, s. 118.
Ahmed b. Yahya el-Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 407 – 408.
İbn-i E’sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 118; Şeyh Müfid, el-İrşad, c. 2, s. 111 - 112; el-Muvaffak b. Ahmed el-Harezmî, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 2, s. 35 ve İbn-i Şehraşub, Menakibu A’li Ebi Talib, c. 4, s. 111.
Ahmed b. Yahya el-Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 408 ve Muhammed b. Cerir-i Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarih-i Taberi), c. 5, s. 448.
el-Muvaffak b. Ahmed el-Harezmî, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 2, s. 34 ve Seyyid b. Tavus, el-Luhuf, s. 120.
Ahmed b. Yahya el-Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 203; Muhammed b. Cerir-i Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarih-i Taberi), c. 5, s. 448; Ali b. Ebi’l Kiram İbn-i Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 75 ve Şeyh Müfid, el-İrşad, c. 2, s. 110.
Ebu Hanife Ahmed b. Davud ed-Deyneveri, el-Ahbaru’t Tival, s. 258; Ahmed b. Yahya el-Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 407 - 409; İbn-i E’sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 118; Muhammed b. Cerir-i Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarih-i Taberi), c. 5, s. 453; Şeyh Müfid, el-İrşad, c. 2, s. 112; el-Muvaffak b. Ahmed el-Harezmî, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 2, s. 35.
Şeyh Müfid, el-İrşad, c. 2, s. 110; Seyyid b. Tavus, el-Luhuf, s. 122 – 123 ve Tabersi, E’lamu’l Vera bi E’lamu’l Huda, c. 1, s. 467 – 468.
Ahmed b. Yahya el-Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 407 - 409; Muhammed b. Cerir-i Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarih-i Taberi), c. 5, s. 450; Ali b. Ebi’l Kiram İbn-i Esir, el-Kamil fi’t Tarih, c. 4, s. 77 ve Ebu’l Fida İsmail b. Amr ibn-i Kesir, el-Bidaye ve’n Nihaye, c. 8, s. 187.
Şeyh Müfid, el-İrşad, c. 2, s. 112; el-Muvaffak b. Ahmed el-Harezmî, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 2, s. 36 ve Tabersi, E’lamu’l Vera bi E’lamu’l Huda, c. 1, s. 469.
Muhammed b. Cerir-i Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarih-i Taberi), c. 5, s. 450 - 453; İbn-i Sa’d, et-Tabakatu’l Kubra, c. 6, s. 441; Ali Ebu’l Ferec el-İsfahani, Mekatilu’t Talibin, s. 118; el-Mes’udi, Murucu’z Zeheb ve Meadinu’l Cuher, c. 3, s. 258 ve Seyyid b. Tavus, el-Luhuf, s. 126.
Muhammed İbn-i Sa’d, et-Tabakatu’l Kubra, c. 6, s. 441 ve c. 3, s. 409; Muhammed b. Cerir-i Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarih-i Taberi), c. 5, s. 453; Ali Ebu’l Ferec el-İsfahani, Mekatilu’t Talibin, s. 118 ve Ali b. el-Hüseyin el-Mes’udi, Murucu’z Zeheb ve Meadinu’l Cevher, c. 3, s. 258.
Ali b. el-Hüseyin el-Mes’udi, Murucu’z Zeheb ve Meadinu’l Cuher, c. 3, s. 258 - 259.
Ahmed b. Yahya el-Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 411; Muhammed b. Cerir-i Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarih-i Taberi), c. 5, s. 455 ve Ali b. el-Hüseyin el-Mes’udi, Murucu’z-Zeheb ve Meadinu’l-Cevher, c. 3, s. 259.
Ahmed b. Yahya el-Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 411; Muhammed b. Cerir-i Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarih-i Taberi), c. 5, s. 455 ve Ali b. el-Hüseyin el-Mes’udi, Murucu’z Zeheb ve Meadinu’l Cuher, c. 3, s. 259.
Ahmed b. Yahya el-Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 411; Muhammed b. Cerir-i Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarih-i Taberi), c. 5, s. 455 ve Ali b. el-Hüseyin el-Mes’udi, Murucu’z Zeheb ve Meadinu’l Cuher, c. 3, s. 259.
Muhammed b. Cerir-i Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarih-i Taberi), c. 5, s. 455 ve Ali b. el-Hüseyin el-Mes’udi, Murucu’z Zeheb ve Meadinu’l Cuher, c. 3, s. 63.
Abdurrezzak el-Musevi el-Mukarrim, Mektelu’l Hüseyin (a.s), s. 319.
Ahmed b. Yahya el-Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 411; Muhammed b. Cerir-i Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarih-i Taberi), c. 5, s. 455 ve Mes’udi, Murucu’z Zeheb, c. 3, s. 259.
Ahmed b. Yahya el-Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 411; Muhammed b. Cerir-i Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarih-i Taberi), c. 5, s. 455 ve Mes’udi, Murucu’z Zeheb, c. 3, s. 259.
Şeyh Müfid, el-İrşad fi Marifeti Hucecullahi ale’l İbad, c. 2, s. 125 – 126.
Şeyh Müfid, el-İrşad, c. 2, s. 114 ve Tabersi, İ’lamu’l Vera bi İ’lamu’l Huda, c. 1, s. 417.
Muhsinu’l Emin, A’yanu’ş Şia, tahkik: Hasan el-Emin, s. 613.
Abdurrezzak el-Musevi el-Mukarrim, Mektelu’l Hüseyin (a.s), s. 319.
Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 2, s. 507 – 508 ve Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarih-i Taberi), c. 5, s. 459 – 460.
İbn-i Şeddad, el-İ’lagu’l Hatiyre fi Zakiri Umerau’ş Şam ve’l Cezire, s. 91 ve Kazvini, s. 222.
İbn-i Sa’d, et-Tabakatu’l Kubra, c. 6, s. 450.
Seyyid Murtaza, Resailu’ş Şerif el-Murtaza, c. 3, s. 130.
The History of al-Ṭabarī Vol. 19: The Caliphate of Yazīd b. Muʿāwiyah A.D. 680-683/A.H. 60-64 (İngilizce). State University of New York Press. 18 Haziran 2015. ISBN 978-1-4384-0714-2.
The History of al-Ṭabarī Vol. 19: The Caliphate of Yazīd b. Muʿāwiyah A.D. 680-683/A.H. 60-64 (İngilizce). State University of New York Press. 18 Haziran 2015. ISBN 978-1-4384-0714-2.
Doç. Dr. Bahriye Üçok (1968). İslâm tarihi - Emevîler - Abbasîler, Sevinç Matbaası. AÜ İlahiyat Fakültesi. s.37
Howard 1990, s. 169.
Lammens 1921, s. 172.
Hz. Zeyneb’in (s.a) Kufe ve Şam’da yaptığı hutbelerin metni için şu adreslere müracaat ediniz: İbn-i Tayfur, Belağatu’n Nisa, s. 20 – 25. Hz. Zeyneb’in (s.a) İbn-i Ziyad’ın sarayında yaptığı konuşma: İbn-i E’sem, el-Futuh, c. 5, s. 121 – 122; Kufe’de yaptığı konuşmalarının tercümesi ve hutbelerin tahlili için: Hz. Fatıma Zehra (s.a), s. 249 – 260.
Hüseyin Yalçın - Zeyneb'in Macerası - Gülizar'ı Hüseyn 2
Bibliyografi
İbn-i E’sem, el-Futuh, c. 5, tahkik:[ Ali Şiri, Beyrut, Daru’l Edva, 1991.
İbnu’l Demeşki; Cevahiru’l Metalib fi Menakıbı el-İmam Ali (a.s), tahkik: Muhammed Bakır el-Mahmudi, Kum, Mecmeu İhyau’s Sekafetu’l İslamiyye, 1416.
İbn-i Şeddad, İzzuddin Ebi Abdullah, el-İ’lagu’l Hatiyre fi Zakiri Umerau’ş Şam ve’l Cezire, tahkik: Sami ed-Dehan, Demeşk, 1382 / 1962.
İbn-i Şehraşub, Menakib-i A’li Ebi Talib, c. 3 ve 4, Kum, Allame, 1379.
İbn-i Teyfur, Ahmed, Belağatu’n Nisa, Kum, Allame, 1379.
İbn-i Abdurabbe, el-Akdu’l Ferid, Daru’l Kutubu’l İlmiyye, 1404.
İbn-i Nema Hilli, Mesiru’l Ehzan, Kum, Medresetu’l İmam Mehdi (a.f), 1406.
İbn-i Asakir, Tarihu’l Medine Dimeşk, c. 14, Beyrut, Daru’l Fikr, 1415.
İbn-i Menzur, Lisanu’l Arab, Beyrut, Daru Sadr, 1414, c. 15.
Ebu’l Fida, İsmail b. Ömer İbn-i Kesir, el-Bidaye ve’n Nihaye, Beyrut, Daru’l Fikir, 1986.
Ebu’l Fazl Ahmed b. Muhammed el-Meydani, Mecmeu’l Emsal, talik: Naim Hüseyin Zerzur, Beyrut, Daru’l Kutubu’l İlmiye, 1988.
Ebu Hanife Ahmed b. Davut ed-Deyneveri, el-Ehbaru’t Tival, tahkik: Abdulmunim Amir Mürace Cemalettin Şiyal, Kum, Menşuratu Razi, 1368.
Ebu Ali Meskuviyye, Tecaribu’l Umem, c. 2, tahkik: Ebu’l Kasım İmami, Tahran, Suruş, 1379.
Ebu Muhannef El-İzedi, Mektelu’l Hüseyin (a.s), tahkik ve talik: Hüseyin el-Gaffari, Kum, Metbaatu’l İlmiyye.
El-Tabersi, Ahmed b. Ali, el-İhticac, Meşhed, Neşri Murtaza, 1403.
Ahmed b. Yahya Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 5, tahkik, Suheyl Zekar ve Riyad Zerkeli, 1417 / 1996.
Ahmed b. Yusuf el-Kirmani, Ahbaru’d Duvel, tahkik: Fehmi Sa’d ve Ahmed Hatit, Beyrut, Alemu’l Kitab, 1992.
Ahmed Yakubi, Tarih, Necef, 1358.
Belazuri, Ahmed b. Yahya, Ensabu’l Eşraf, baskı Mahmud Firdevs Azm, Demeşk, 1996 – 2000.
Hamid b. Ahmed el-Mahalli, el-Hadaiku’l Virdiyye fi Menakıbı’l Eimmeti’z Zeydiyye, San’a, Mektebetu Bedr, 1423.
Dehhuda, Ali Ekber, lügatname Dehhuda, c. 6, Tahran, 1377.
Dairetu’l Maarif-i Teşeyyü, Ahmed Sadr, Kamran Fani ve Bahattin Hurremşahi gözetiminde, Tahrab, Müessese İntişaratı Hikmet 1390 / 1432.
Seyyid b. Tavus, el-Luhuf ale Katli’t Tufuf, Kum, Envaru’l Huda, 1417.
Seyyid b. Tavus, el-Luhuf ale Katli’t Tufuf, Necef, 1369.
Seyyid Murtaza A’lemu’l Huda, Resailu’ş Şerif el-Murtaza, baskı Mehdi Recai, Kum, 1405.
Şeyh Saduk, el-Emali, Kitaphane-i İslamiyye, 1362.
Şeyh Mufid, el-İrşad, Kum, Kongre-i Şeyh Mufid, 1413.
Şehidi, Seyyid Cafer, Zindiganiyi Fatıma Zehra (s.a), Tahran, 1364.
el-Tabarani, el-Mu’cemu’l Kebir, tahkik: Hamdi Abdulmecid es-Selefi, Daru İhyau’t Turasu’l Arabi.
Taberi, Muhammed b. Cerir, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarih-i Taberi), c. 2, Baskı Muhammed Ebu’l Fadıl İbrahim, 1382 - 1387.
Tabersi, İ’lamu’l Vera bi İ’lamu’l Huda, c. 1, Tahran, İslamiyye, 1390.
Abdurrezzak el-Musevi el-Mukarrim, Mektelu’l Hüseyin (a.s), Beyrut, Daru’l Kutubu’l İslamiye.
Abdurrahman b. Ali İbnu’l Cevzi, el-Muntazam fi Tarihi’l Umem ve’l Muluk, tahkik: Muhammed Abdulkadir Ata ve Mustafa Abdulkadir Ata, c. 3 ve 5, Beyrut, Daru’l Kutubu’l İlmiyye, 1992.
Abdullah El-Bahrani, el-Avalimu’l İmumu’l Hüseyin (a.s), tahkik: Medresetu’l İmam Mehdi (a.s), Kum, Medresetu’l İmam el-Mehdi (a.f), 1407.
Ali Ebu’l Ferec El-İsfahani, Mekatilu’t Talibin, tahkik Ahmed Sakar, Kahire, 1368 / 1949.
Ali Ebu’l Ferec El-İsfahani, Mekatilu’t Talibin, tahkik Ahmed Sakar, Beyrut, Daru’l Marifet, 1992.
Ali b. Ebi’l Kerim İbn-i Esir, el-Kamil Fi’t Tarih, Beyrut, Daru Sadır – Daru Beyrut, 1965.
Ali b. el-Hüseyin El-Mesudi, İsbatu’l Vasiyye li’l İmam Ali b. Ebi Talib (a.s), Beyrut, Daru’l Adva, 1988.
Ali b. el-Hüseyin El-Mesudi, Murucu’z Zeheb ve Meadinu’l Cuher, tahkik: Es’ad Dagir, Kum, Daru’l Hucre, 1409.
Ali b. el-Hüseyin El-Mesudi, Murucu’z Zeheb, Şarl Pala, Beyrut, 1974.
Kutbu’d-Din Ravendi, el-Haraic ve’l Ceraih, Kum, Müessesetu İmam Mehdi (a.f), 1415.
el-Kunduzi, Yenabiu’l Mevedde Lizevi’l Kurba, tahkik: Seyyid Ali Cema Eşref Hüseyni, Daru’l Usve, 1416.
Muhsinu’l Emin, A’yanu’ş Şia, tahkik: Hasan el-Emin, Beyrut, Daru’t Taaruf.
Muhammed İbn-i Sa’d, Kitabu Tabakatu’l Kubra, Ali Muhammed Ömer, Kahire, 1421 / 2001.
Muhammed İbn-i Sa’d, et-Tabakatu’l Kubra, tahkik Muhammed b. Samilu’s Selmi, Taif, Mektebetu’s Sıddık, 1993.
Muhammed Es-Semavi, Ebsaru’l Ayn fi Ensari’l Hüseyin (a.s), tahkik: Muhammed Cafer et-Tabesi, merkezu’d Dirasetu’l İslamiyye lil-Mümessili’l Veliyu’l Fakih fi Hirsi Sevreti’l İslamiyye.
Muhammed Bakır Meclisi, Biharu’l Envar, Tahran, İslamiyye.
Muhammed Bakır Meclisi, Cilau’l Uyun, Cavidan.
El-Taberi, Muhammed b. Cerir, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarih-i Taberi), c. 5, tahkik: Muhammed Ebu’l Fazl İbrahim, Beyrut, Daru’t Turas, 1967.
Muhammed b. Ömer Keşşi, Ricalu’l Keşşi, Meşhed, Meşhed Üniversitesi, 1348.
Mufid, Muhammed b. Numan, el-İrşad fi Marifeti Hucecullahi ale’l İbad, Kum, 1413.
el-Muvaffak b. Ahmed el-Harezmi, Mektelu’l Hüseyin (a.s), c. 1, tahkik ve talik: Muhammed es-Semavi, Kum, Mektebu’l Mufid.
el-Heysemi, Mecmeu’z Zavaid, Beyrut, Daru’l Kutubu’l İlmiyye, 1988.